31 Aralık 2009 Perşembe

2010 İçin Avocado Tohumu Diktim Hayatıma.

Geçen yıl kırmızı kiraz karides ile başladığım akvaryum dünyamı genişletme kararı aldım. Karideslerimi Barış'a verip yerine kerevit alacağım. Kerevit maceramı daha sonra uzun uzun anlatırım ama bu aralar bir de avocado çimlendirme ve bonsai tutkusu sardı bünyeyi. Aslında bu avokado ile 2. tanışmam. Yazın bir kere daha denemiştim avokado yemeyi, armut gibi soyup ağzıma atmıştım. İğrençti tadı, buruk bir tad bırakmıştı meğer avokadonun kendi haline bekleyip olgunlaşması gerekiyormuş.

Gölgelik yerleri seven avokado ağacı hem güneş almayan evim için ideal bir salon bitkisi olacak hem de köklendirme aşamaları toprak dışında yani bardakta olacağı için gözlemleme ve fotoğraflama şansım olacak. Ek olarak, kökleri suyun içinde istediğim kadar uzatabilme imkanım olacak bu sayede uzayan kökleri bonsai için kayaya sarma şansım olacak ve umarım bu teorikteki planlar pratikte de uygulanabilir olacak.

2009'da ağızda buruk tatlar bırakan şeyleri olgunlaştırmaya çalıştım. 2010'a bir fidan diktim bu gece. 2010'da avokado çekirdeğim çimlenir köklenir ve büyür. Buruk olan her şeyi bu sene leziz olsun.

Gelelim avokado çimlendirmeye... Önce avokadomu kestim çekirdeğini çıkarttım ama fotoğraf çekmek sonradan geldi aklıma. Çekirdeği içine koyup, pozu kaçırmış fotomuhabirleri gibi "bir poz daha alabilir miyiz" pozuna girdim. Ne kadar inandırıcıysa o kadar çektim işte



Öncelikle almış olduğum yeşil mucizeyi oda koşullarında bırakarak kendi kendine olgunlaşmasını bekleyin diyorlardı. Benim aldığım yerde hafiften olgun zaten avokadom. Sert ve yemyeşil avokadolar, duruma göre değişmekle birlikte ortalama 1 hafta içinde olgunlaşıyormuş.

Fotoğrafını sonradan çektiğim avokadoda da görüldüğü gibi dikey bir şekilde çekirdeğe zarar vermeden ortadan ikiye kestim avokaoyu.


Sonra yine çekirdeğe zarar vermeden kaşıkla kenarları hafifçe kanırtılarak avokado çekirdeği yerinden çıkarttım. Etli kısmı, Barış'tan alınacak tarifle lezzetlendirilmesi için buzdolabına kaldırdım.

İnternetten araştırdığım kadarıyla avokado çekirdeği, kabuğu soğulup uç ve alt kısımları çok hafifçe kazınarak ılık suda muamele edildiğinde çimlenme süresi hızlanıyormuş. Ben de öyle yaptım. Keskin bir bıçakla hassas bir işçilikle yine çekirdeğe çok zarar vermeden kabuğunu soydum. Çekirdeğe zara verirseniz kararmalar olabiliyormuş. Çekirdeğe zarar verdim. Hakikaten karardı. Gerçekmiş.



4 adet kürdanı çok hafifçe avokado çekirdeğine batırdım. Burada yine, kürdanların çekirdeğe çok fazla batırılmaması öneriliyor. Kürdan yöntemi dışında yine süngerin içine saklama, ıslak kağıtta bekletme gibi farklı uygulamar da mevcut. Ancak ben, hem bulaşık makinesinde kırılmış olan su bardağını değerlendirmek hem de köklenme aşamalarını görüntüleyebilmek amacıyla bu yöntemi seçtim.


Uzun ve meşakketli bir süreç ama seviyorum uğraşmayı, çözmeyi. Hülasa 2010'a işte böyle yeni bir başlangıç yaptım. Hele bir başlayalım da. Başlamak bitirmenin yarısıdır demişler ama iyi biter diye umud ediyorum. Zaten tek sayılı yıllarda üniversite sınavı kazık oluyormuş diye bir şehir efsanesi vardı dershane yıllarımda. Anladım ki o Kemal Gürüz'e has bir kıllık değilmiş. Çift yıllar daha iyi geçiyor benim için.

Avokadoma Mahmut ismini 2010 yılını da Mahmut yılı ilan ediyorum. Mahmutla ilgili tüm gelişmeleri, yani tümü olmasa da buraya yazılabileceklerini yine yeri geldiğince yazmaya devam edeceğim blog.


Not: Hikayedeki tüm Mahmutlar hayat ürünüdür.
Hayat, benim Mahmut Hoca'm

kaynak: http://okunak.blogspot.com/

22 Aralık 2009 Salı

Al Dedi... Git Dedi...

Fiat'ın reklamlarını oldum olası sevemedim bir türlü. Yaratıcılıktan uzak, popilist reklam şeyisiyle nereye kadar? Ticaretin yakışıklısı vardı mesela Fiorino, ticarette yakışıklı bir otomobil nasıl oluyor buna açıklıklık getirmiyordu. Fiat Punto'nun reklamları da yine bir otomobilden beklenenleri yansıtmayan, kornalarla bir ahenk yakalatılmaya çalışılmış bir reklamdı. Kapı ziline oynayan çocuklar için eğlenceliydi ama yani ben, neden korna çalabiliyor diye bir otomobil alayım ki...

Şimdi de 3. sınıf kadın programlarıyla gündeme gelmiş bir geyiğin üzerine yatmaya çalışıyor. Neyse en azından bu sefer ÖTV indiriminden filan bahsetmişler. Bir şeyi öne çıkartmayı akıl edebilmişler ki bu reklamda bile daha ön plana çıkan Al Dedi .... Git Dedi kısmı gibi duruyor. Çünkü reklamın sonunda bu vurgulanıyor. Artık noktalı kısım isteğe bağlı olarak doldurulabilir nereye ne şekilde gidilmesi isteniyorsa artık...








kaynak: http://okunak.blogspot.com

16 Aralık 2009 Çarşamba

diyafram nefesi

Katıldığım bir kursta uzun sunumlarda yorulmamak için diyafram nefesi almayı tavsiye ediliyordu. İşte ne bileyim iki elimizden birini göğüse, diğerini karına koyacakmışız, karının üzerindeki el inip kalkacakmış. Bebekler de diyafram nefesi alırmış, hem stresimizi alırmış daha rahat olurmuşuz.

Şu horoz hayvanını görünce daha çok stres oluyorum şerefsizim.




Hani futbolcular önemli maçlardan önce yüksek yerlerde kampa çıkarlar. Ben de önemli sunumlardan önce Denizli'ye mi gitsem kamp için. Gitmişken Pamukkale'ye de gideriz. Travel hesabına.

kaynak: http://okunak.blogspot.com

Küfür mü Ediyorlar Belli Değil!

Geçen yıl başlamıştım İngilizce kursuna. English Time Taksim şubesi park sorunu nedeniyle Bakırköy şubesine geçeyim dedim. Onların kurs açtığı dönemde benim toplantı takvimime denk geldi, benim boş zamanımda onların açık kursu yoktu.

Şunu görünce aklıma geldi. Tez zamanda ağırlık vermem lazım şu İngilizce işine. Tamam akademik kariyer yapacak değilim İngilizce üzerine ama ölmeyecek kadar da bilmek lazım. En azından bir tarafları kaybetmeyecek kadar. O kadar müzik filan dinliyoruz küfür mü ediyorlar ne diyorlar belli değil..




I see you windin' n grindin' up on that pole,
I know you see me lookin' at you and you already know
I wanna fuck you,(fuck you) you already know
I wanna fuck you,(fuck you) you already know, girl

kaynak: http://okunak.blogspot.com

26 Kasım 2009 Perşembe

Çıldıray Hacı'nın Gençlik Görüntüleri

Son günlerde facebook'ta frienfeed'de, twitter'de orda burda "gitttin helal olsun" şarkısıyla gündeme gelen hacı amca epey sükse yapmış. Bütün arkadaşlar bunu paylaşıyr. Önce bir amcayı hatırlayalım.




Geçenlerde Sezyum'un sitesinde dolaşırken de gördüm, sağolsun araştırmış karıştırmış yukarıdaki çıldıray hacının gençlik yıllarındaki görüntülerin ulaşmış. Kendi torunlarıma da göstermek istediğim evladiyelik bir arşivde toplamak istedim, çoluğa çocuğa gösteririm ilerde, yaşamdaki çizgisini iyi belirlemesi için. Şöhreti yurt dışına kadar ulaşmış büyük sanatçı, dans yıldızı Kudret Şandra...Bu mudur?



Buymuş... Koreografi, dönüşler, kıvraklık... 7'sinde neyse 70'inde de o..

kaynak: http://okunak.blogspot.com

21 Kasım 2009 Cumartesi

Google Wave ile Blog a Bağlanmak

Google Wave için davetiye bulduktan sonra kullanıcı davetiyeleri ile gelenlerin davetiye gönderemediklerini öğrenmiştim bir önceki bölümde. Bir de Twitter'a bağlanmayı. Şimdi Google Wave ile blog a nasıl bağlantı yapacağımızı irdeleyeceğiz.

Gerekli malzemeler:

1. Google Wave için bir davetiyeye
2. Blog
3. Bir fincan çay

Yapılışı:
Arkadaş ekleme platformundan blog-bot@appspot.com adresini listeye ekleniyor. Akabinde yeni bir Wave açılıyor. İlk ekran görüntüsündeki kırmızı çerçeve içindeki geyik görünümlü yeşil renkli sivrinek kafası yeni Wave e ekleniyor. (Ekran görüntüsü-1)

Botu eklediğinizde wave üzerinde iki kod belirecek... (Ekran görüntüsü-2) İlk kod Wave'in nerede görüntüleneceğini belirliyormuş. Ben en alta ekledim. İkinci kod da yine < / B o d y > kodunun öncesine yapıştırılıyor.(Ekran görüntüsü-3)

Html kodunu nereye ekleyeceğini bilemeyecenler için:
Blogerden YERŞLEŞİM ve oradan da html'yi düzenle sekmelerini seçiyoruz. Önümüze kodlar modlar çıkacak. (Ekran görüntüsü-3)

Blogda Wavei görüntüleyebilmek için okurların Wave e katılmış olması





kaynak: http://okunak.blogspot.com

20 Kasım 2009 Cuma

Sisler Altında İstanbul

Evet; trafiği, kalabalığı, gürültüsü, kirliliği bir sürü çekilmezi var ama fotoğraf çekmeyi seven için İstanbul her mevsim güzel.

Bizim grafiker Yunus'un elinden. Bağcılar-Maslak arası TEM'de 20 km boyunca işe yarar işe yarar 3-5 tane fotoğrafı ancak çıkarttım. Nasıl grafiker anlamadım. Sabah saatlerinde uyanamadı galiba ama İstanbul Yunus'a rağmen bile güzel. Hem askere de gidecek yazık elleşmeyeyim fazla.





13 Kasım 2009 Cuma

Google Wave ile Twitter e bağlanmak...

Son günlerde herkeste bir google wave davetiye arayışı var. Bana piyangodan, daha doğrusu Friendfeed üzerinden takip ettiğim Emrah Bey tarafından gönderildi. Beni tanımaz ama buradan kendisine tekrar teşekkür ederim. Uzun süre davetleri nasıl göndereceğimi araştırırken birinin davetiyle gelenlerin davetiye gönderemediklerini öğrendim.

Tabii yalnızca bunu öğrenmedim. Gün geçmiyor ki insan yeni bir şey öğrenmesin. Neyse, twitter'e gelelim. Google wave üzerinden Twitter sayfanızı görmeniz mümkünmüş. Belki herkes biliyordur ama ben yeni öğrendim ve sizin gibi kendime saklamadım bilgiyi, paylaşıyorum işte:

Kendinize yeni bir arkadaş ekliyormuş gibi add a new contact yapıp adres kısmına tweety-wave@appspot.com adresini ekliyorsunuz. Daha sonra yeni bir wave sayfası açıp arkaş olarak az evvel eklemiş olduğunuz twitter simgesini arkadaş olarak ekliyorsunuz. Pop-up açılacak karşınıza, tiwitter kullanıcı adınız ve şifrenizi girdikten sonra artık twitteriniz google wave üzerinden hizmetinizde. Sonra Twitter üzerinden de Friendfeed, facebook filan dağıtımı biliyorsunuz işte.

Şimdi dağılabilirsiniz. Bir sonraki dersimizde google wave üzerinden bloga bağlanmayı işleyeceğiz.

...yani inşallah!

kaynak: http://okunak.blogspot.com

4 Kasım 2009 Çarşamba

Yalnızca Uyumak İstiyorum.

Gıpta ediyorum şu tembel hayvana. Dakikada en fazla 1,5 metre ilerliyorlar. Tımanırken en fazla yarım metre çıkıyorlar. O da tehlike anında filan sanırım yoksa ortalama hareketleri dakika 15-30 santim. Günde 15-18 saat uyuyorlar uyanık oldukları durumlarda da yemek yiyip dallardaki konumlarını değiştiriyorlar. Metabolizmaları yavaş olduğu için doğaya da en az zarar veren memeli türüdür.

Bir keresinde geçireceğim bir mikrocerrahi operasyonu için anestesi almıştım. Hayatım boyunca daldığım en tatlı uykudur ki bundan önce böyle bir uyku tatmadığım gibi sonrasında da bir daha öyle rahat bir uykuya dalacağımı zannetmiyorum.

Oysa şundaki huzura bak. Birazdan yorganı çekecek başına yeniden uykuya dalacak gibi duruyor. Hatta yorgana bile ihtiyacı yok uykuya dalmış bile.

kaynak: http://okunak.blogspot.com

2 Kasım 2009 Pazartesi

O Dil Ne O Dil?

Çekilen hemen her aile fotoğrafında cinslik yapan biri çıkar ama hayvanat aleminde de mi bu böyledir arkadaş?



kaynak: http://okunak.blogspot.com

31 Ekim 2009 Cumartesi

Domuz Garibi

Servis şoförüne, taksi, otobüs, minibüs şoförüne bulaşmıyor bu virüs. Öğretmene de bulaştığına dair haber yok hademeye de, illa öğrenciler tehlike de ama lise ve yüksek okul ya da üniversitede sorun yok. Salgın yalnızca en hassas yerimizde ilkokul çağındaki biricik, canımız ciğerimiz çocuklarımızda; en hızlı reaksiyon verme uzuvlarımızda....

O değil de kene sırasında tedbir olarak paçamızı çorapların içine sokuyorduk güç bela yine ihalesiz alınan ve kenenin üzerine sıkılsa da keneyi öldürmeyen ilaçlarla ilaçlanıyorduk ya da uyduruk eşdeğer ilaç yasası çıkartılıyo. Hani en ucuzu ödeniyor. Endikasyonu olsun yeter, yan etkisine etkilişimie kombine tedavisine filan bakmadan... Geçmişe yönelik sokulan tedavi ücretleri çattır çattır tahsil ediliyor eczanelerde.

Kronik hastalıklar teker teker ödeme protokolünden çıkartılıyor da neden şimdi ölüm riski normal gripten bile daha az öldürücü olan domuz gribine bu kadar reklamı yapılıyor, garip. Hem de ilkokul öğrencileri üzerinden. Metin Akp ınar'da güzel değindi konuya tebrik ettim...

Şey yapsanıza, hani çıkıp bakın ben içiyorum bir şey olmuyor diye ortaya düşüyorsunuz ya! Bu denenmemiş aşıları da önce kendinize yaptırınsanıza hatta kendi çocuklarınıza, önemli tek varlığınıza. Ha!

Bir de kim kazandı bu domuz gribi aşı ihalesini.
Pardon ihale de yapılmamıştı değil mi? Çok pardon


kaynak:http://okunak.blogspot.com

30 Ekim 2009 Cuma

Bir Tatlı Huzur Almaya Geldim Kalmamışlan

fotoğraf: Kevin Smith
Fotoğrafı sevip okşayınca biraz daha büyüyor.


Şöyle istediğim gibi otlasam. Kimse çıkıp da senin işin otlamak mı demese, önce açıp fillerin neyle beslendiğini okusa. Otlamak için kilometre yürümeye karar vermişken şuraya da gidelim diye hormonal eylemler olmasa. Otlağı bulduktan sonra yine keyifle otlasam, bak yağmur yağıyor diye otun en tatlı yerinde otluyorum demek zorunda kalamasam. Hayır demesi bir şey değil kafama hortum yemesem. Hortumlanmasa emeklerim gemicik olmasa mesela.

Otlarken birileri gelip şeridimi taciz etmese. Makas atıp sinirimi bozmasa sabahın bir körü ya da akşamın bir körü hatta muhtelif. Yol üzerindeki köprü ve viyadük çalışmaları bi son bulsa. İstanbul bizim için çalışıyoruz ayağını bırakıp bi saray muhallebici daha açsa. En azından daha dürüstçe olsa her şey.

Adanalı diye bir saçmalığa tahammül etmek zorunda kalmasam, bir dizi olsa içinde ağalar, 3 katlı jeepler, kan davaları, holding kralları, sevgilisine habersiz yalı aldığı için ayar veren replikler, Beren Saat'in tahta gibi vücudu olmasa.

Saçma sapan eşdeğer ilaç yasası çıkartıp sonra grip aşısı getirtdik halkımızın sağlığını düşünüyoruz diye conconluk yapılmasa. Kışın doğal gaza zam sokup yazın zamlar geri alındığında halk artık bunu yemese.

Kaldırmıyor sinirlerim. Şöyle bir ayaklarımı uzatıp otlamaya başladığımda, beni bekleyen ve zaten yapılmış planları iptal etmek zorun kalmasam, kalmasam otlarla planlar arasında.

Şu filin yanında olmak istiyorum yalnızca. Evet belki de çok şey.

Bari şu iki ağacın arasına uzansam sadece. Sadece...

kaynak: http://okunak.blogspot.com

26 Ekim 2009 Pazartesi

Çok Dertli Söylüyor Be!

Bu Ata Demirer, bir yetenek zayiatı mı yoksa yaladım yuttum, bu işleri; gözüm kapalı yapıyorum edası mıdır nedir? İnsan neden facebook'a şarkı yazar anlamış değilim ya da bir kurbağaya. Bilmiyorum... bilmiyorum ama ses güzel, makam güzel. Açtım bir ufak. Zaten çok pis içerim, gerçi şişenin kapığını açar açmaz kafam dönmeye başladı ama olsun dünya güzel.

Sen de güzelsin. Gel bi öpiyim...



kaynak: http://okunak.blogspot.com

24 Ekim 2009 Cumartesi

Bir Saati Geri Almak...

Saatlerinizi, verdiğiniz kişilerden geri istemeyi unutmayın. Pazar gününe saatinizi geri almış olarak girin. Evet 1 saat geri alacağınız var.


Benimse yenmiş tırnaklarım. Titrek ellerim var...

23 Ekim 2009 Cuma

Top Yuvarlaktır. Kafa da yuvarlaktır.

Buna pek futbol denemez, denmemeli de. Belki kahpe kader, belki 3 bant. Belki de kafana sıçrıyım... Evet böyle daha güzel oturdu.



Kendi kalesine gol atmanın da bir adabı olmalı.

kaynak: http://okunak.blogspot.com

108-Zamanlama Tekniklerine Giriş

Hep şuna inanmışımdır:
Ecel geldiyse kaçacak yerin yoktur. Yok daha vaktin gelmediyse Kıl Payı farklarla yaşamaya devam edersin ama hakkını vermek gerek, adam belli ki bir iş adamı ve katıştığı, zamanı etkin kullanma ile ilgili seminerleri dikkatle dinlemiş. Ayrıca süper gözlem gücü var, risk yönetimi, SWOT analizi filan süper adamda.

O değil de adam belli ki toplantıya geç kalmış, yaya geçidine gelirken de koşarak geliyor, otobüse bi bakış atıyor, riski görüyor ama toplantıya yetişmek pahasına süper bir zamanlama ile karşıya geçiyor. Benim amirim işte böyle biri olmalı, ondan öğrenecek çok şeyim var..

Evet; dikkatle izliyoruz...




kaynak: http://okunak.blogspot.com

21 Ekim 2009 Çarşamba

Tecrübeli Gözlemeci Olsam...

Çocukluğumun belki de en lezzetli tıkınmacıydı gözleme. Bizde velibah diye geçerdi ama olsun güzeldi. O kadar hoşuma giderdi ki ateşten indikten sonra yağlama işini hep ben yapardım. Tabii diğer kardeşlerimden fırsat kalırsa... O derece lezzetliydi benim için.

Hiç unutmuyorum bir keresinde ne olmak istiyorsun diye sormuştu gelen bir misafir. Gözlemeci demiştim de çok gülmüşlerdi. Oğlum yine gözleme yap ama hobi olarak yap demişlerdi. Oysa ne olurdu sanki? Ben de her büyüğüm gibi liseyi bitirip öss ve öys hazırlanırdım gözleme yerken. Gözlemecilik fakültesini kazanrdım. Hatta hoşuma giderse master filan da yapabilirdim. Doktora yapmak istemezdim çünkü doktora gözleme yaparsam kendime gözleme kalmaz zannediyordum.

Önümü kesmeselerdi, birazcık destek olsaydı şimdi tecrübeli bir gözlemeci olabilirdim. Okuduk da ne olduk? Biyobog!

İşte yıllar yıllar sonra beni hüzne boğan o iş ilanı. Tecrübeli gözlemeci nasıl bir şey acaba diye düşündüm ama sonra yaşadıklarım geldi aklıma. Oysa çok lezzetli bir işe sahip olabilirdim. Hatta kendi gözleme şirketler zincirim olabilirdi.



Yine de gidip bi CV bıraksam, çocukluğumda yaşadığım deneyimleri anlatsam, aynı anda iki gözlemenin nasıl yağlanabileceğiyle ilgili fikirlerimi paylaşsam...

İşe yarar mı ola?

kaynak: ttp://okunak.blogspot.com

18 Ekim 2009 Pazar

Burger King'in Esra Ceyda Açılımı

Burger King'in ateş seni çağırıyor sloganından vazgeçerek reklam filminde Esra Ceyda kardeşler'e yer vermesinin ardından Burger King'e attığım e-postaya verilen cevaptır.

E-postada özetle: Burger King'in kendine has bir tüketici kitlesinin olduğu, Esra ve Ceyda kardeşlerle bu seviyenin aşağıya çekildiği; eskiden ateş bizi çağırıyordu biz de geliyorduk artık _halkın tabiriyle_ iki salak bizi çağırıyorsa ve paramla bu iki kardeşle reklam filmi çekilecekse reklam kampanyası bitene kadar Burger King'e uğramayacağım gibilerinden şeyler karalamıştım...


Değerli Sinan bey,

Öncelikle öneri ve şikâyetlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.

Yeni kampanyamız “Bütün Dünya Anladı” gerek gramaj gerekse lezzet ve doyuruculuk bakımından zengin ürünlerimizi ekonomik ve gerçek fiyatlarla lezzet severlerle buluşturma amaçlı düzenlenmiş bir kampanyadır. Reklam filmi senaryomuz, tüketicinin dikkatini bu noktaya çekebilmek amaçlı yazılmıştır. Amaç, hikâyemizin karakterlerinin bile bu kampanyanın sağladığı fiyat avantajını anladığını belirterek, kampanyamızın tüketicilere sunduğu ekonomik fiyatı vurgulamaktır.

Reklam filmimizde rol alan iki bayan oyuncumuz Esra ve Ceyda Ersoy kardeşlerin canlandırdığı karakterler, bizim veya rakiplerimizin müşterilerini asla temsil etmemekle beraber oyuncularımız senaryonun kurgusu gereğince karakter canlandırması yapmaktadırlar. Kendileri markamızın temsilcisi veya sözcüsü değil, kampanya reklam filmimizde rol alan oyunculardır.

Öneri ve şikâyetlerinizin kendimizi geliştirebilmemiz ve size daima en iyisini sunabilmemiz açısından bizim için çok değerli olduğunu bildirir, her türlü fikriniz için bizimle iletişimde olmaya devam etmenizi rica ederiz.

Saygılarımızla,

Burger King Müşteri Hizmetleri

___________

Tam bir esnaf ayağı açıklaması olmuş...

http://okunak.blogspot.com

Mutlu Pazar Sabahlarımın Kare Karalamaca'sı

Eskiden, gazetelerin pazar günlerinde verdiği bulmaca eklerinin en kral oyunuydu Kare karalamaca. Babam ve kardeşim oynarlardı. Özlemişim... Aileyle geçirilen mutlu pazar sabahlarını. Buldum ekledim bloğuma, bloğa oyun eklemeyi de öğrendim bu arada. Can sıkıldıkça takılırız artık.




kaynak: http://okunak.blogspot.com


17 Ekim 2009 Cumartesi

Home Home Sweet Home...

Cuma trafiğine takılmamak için kıyak geçilince aynı böyle deliye dönenler var aramızda. Hele bir de sigarayı bıraktığı için beyin abondene olunca kendi etrafında fır dönüp bir türlü çıkamayanlar. Dopamin sen nelere kadirsin?

E! Tabii bunun bir de pazartesisi var. Dur bakalım ne olacak...



Kıskanıyorum arkadaş. Vectomega'ya bak bak nereye kadar.
ZzZzzz...

http://okunak.blogspot.com

16 Ekim 2009 Cuma

Özel Günlerde Metrobüs Kiralamak

Düğün, sünnet, nişan, doğum günü partileri gibi özel günlerde yapılabilmesini istediğim olası Kadir Topbaş'ın kiralama hizmetidir.

Tabii beleşe olmaz uygulamadan ancak, özel günde kullanılacak nevaleleri Saray Muhallebisi'nden temin edenler faydalanılabilsin. Nevalelerin fiyatının yanı sıra düğün sahibinden, metrobüs kira bedeli alınırken davetlilerden de ayrıca 5 bilet ücreti, yer işgal bedeli olarak alınsın.

Eğer özel gün için mekan olarak da
Saray Muhallebisi tercih edilirse, kiralanan metrobüs Avcılar ve Zincirlikuyu'da hattan çıkartılarak Saray Muhallebisi'ne kadar gidilebilsin. Tabii bu durumda da mekanın kira bedeli düğün sahibinden tahsil edilecek, bunun yanı sıra yenen muhallebi başına, 2 bilet ücreti yine davetlilerin akbillerinden düşülecektir.

Eğer a ke pe üyeliğiniz varsa bulunduğunuz semtte de a ke pe ilçe seçimini kazanmışsa ek bir ücret ödemeden kiralanan metrobüs ile pikniğe gidilebilecektir.





















Kır düğünü yapmak isteyenlere önemle duyurulur.

kaynak: http://okunak.blogspot.com

14 Ekim 2009 Çarşamba

Doğan, Senin Yüzünden Yanımdan Ayrılmıştı...



Eş cinsellik medeniyettir diyenler için ne aklıma medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavdır sözü geliyor aklıma. Canavar deyince de aha bu filmden alınma görüntü. Son sahneyi ne zaman seyretsem gece altımı ıslatıyorum korkudan. Rüyalarıma giriyor bu yaratık.

Hadi geçtim sepsisini filan insan(!) insanlıktan çıkıyor bir süre sonra. Lut kavminin başına gelenler kadar var hani. Deniz seviyesinin altında ki göl, vezüv yanardağı, pompie halkı...

Buradan genç eş cinsellere öğüdümdür, son kareyi görmeden karar vermeyin.

Ben bakamiyorum. Siz seyredin.

13 Ekim 2009 Salı

Ülker mi?

Nostaljik bir reklam, nerde çıktı karşıma hatırlamıyorum yıllar sonra... Marka kaliteli, güvenilir, lezzetli filan orası beni çok bağlamıyor da bu reklam çocukluğumda da sinir ederdi beni. Bak gene sinirlendim.

Alış-veriş yaparken birileri gelir hani "bıyriiin yardimci olabilir miyiiim?" diye böyle ağzını yaya yaya biterler yanında. Yahu yardıma ihtiyacım olsa çağırırım seni ki ne zaman yardıma ihtiyacım olsa ortada kimse yoktur o da başka bir sinirseldir ya neyse. Yapmışım alış-verişi karşımda dikilmiş biri. Ürünlerin ismi zaten görünüyor. Gelmiş "Ülker mi?" diye soruyor. Kör müsün yazıyor işte Ülker diye, endoplazmik retikulum yazmıyor ya bak yazmış işte ÜL-KER daha neyini soruyon?

Sonracıma, bi kamu kuruluşunda çalışan ablanın masasına zoom giriyor. Bildiğin Devlet Malzeme Ofisi'nin masalarından, yanında demirbaş numarası yazar beyaz yarısı akmış yağlı boyayla ki nefffret ederim birilerinin böyle aradan dereden dikiz atmasına. Belki orkid'im var kardeşim. Bilsin istemiyorum kimse menstrüel sikluslarımı.

Sonra, adam banka oturmuş ağzına atacak püsküğtünüü. O ne la tam o sırada mikrofonu sokuyor ağzına "Ülker mi?" O mikrofonu çevirip sokasım geliyor ağzına.

Sahi nasıl mikrofon la o?

8 Ekim 2009 Perşembe

Götü yere yakın olandan korkacaksın arkadaş.

Doğanın kanunu bile bunun üzerine yazılmış. Çok fazla yere yakın olandan uzak duracaksın.

Karakter olarak yere yakın olandan daha da bi uzak durmakta fayda var. Nerde, ne zaman, ne bok yiyecekleri belli olmuyor. Tek bir tanesi bile bezdirebiliyor bir aslanı.

4 Ekim 2009 Pazar

Çekici Kadın...

Ava giden avlanır mı deseydim yoksa!?..

3 Ekim 2009 Cumartesi

Soğumuştur O Soğumuştur...

Isınmış makarnayı da hiç sevmem nedendir bilmiyorum.


Tıklıyore... büyüyore...

2 Ekim 2009 Cuma

Organik Ekran Temizleyicim...

Temizle temizle ohhh


Bak buralar kalmış...

1 Ekim 2009 Perşembe

Anı Yakalamak

High speed photograpy teknolojisi denen bir uygulama ile mümkün anı yakalamak. Bir fotoğraf makinesi ve fotoğraf makinesine bağlı bir sensör. Bu sensör çekeceğiniz konuya bağlı olarak değişiyor. Ses sensörü, ışık sensörü artık ne çekmek istiyorsanız size kalmış.

Burada yalnızca en altta patlayan balon fotoğrafında ses sensörü kullanılmış mesela.









ÇerÇöp: gezelim görelim-2: bangkok siem reap yolu

ÇerÇöp: gezelim görelim-2: bangkok siem reap yolu

Kış Geldiğini Nasıl Anlarsın?

Eskiden, küçükken, minicikken; top oynayıp açırken kışın kendine özgü habercileri vardı
  • Ağaçların yaprakları sararmaya başlardı.
  • Odun-körü alınırdı.
  • Yağmurlar yağardı.
  • Kestane çıkardı.
  • Kar yağardı azıcık.
  • Pastırma yazı çıkardı.
  • Önce portakal sonra mandalina çıkardı.
  • En son muz çıkardı çikita hem de

....ve kış biter, cemreler düşer; can erik çıkardı.

AKP (Akepe) iktidar olur ve sonra değişir her şey; kışın habercileriyle birlikte...
Akaryakıta zam gelir.
Ağaçların yaprakları sararmaya başlar.
Akaryakıta zam gelir.
Yağmurlar başlar.
Elektriğe zam gelir.
Kar yağar azıcık.
Doğal gaza zam gelir.
Kış iyice bastırırak.
Aryakıta zam gelir.
...ve kış biter, elektriğe; doğal gaza indirim yapılır.
Akaryakıta zam gelir.
Biz büyüdük ve kirlendi dünya

30 Eylül 2009 Çarşamba

Cüce Hayalet

Adalet artık suçluyu koruma sistemine döndü. Hırsız, ancak yatak odana sen çıplakken vurabilirsun. Onda da nazik davranmak gerekiyor.

Şunu görünce aklıma silahla kaçırılarak tecavüze kalkan sonrasında kadın olaya direndiği için tecavüz girişiminde başarılı olamayan adama getirilen "kadın yeterince direnmedi, tecavüzcü kendi rızası ile tecavüzden vazgeçtiği için" yapılan ceza indirimi geldi.

Şimdi kim suçlayabilir ki şu ÖKÜZÜ. Burada da görüldüğü gibi adam yeterince direnmiyor. İyi kalpli ÖKÜZ kendi istediği ile vazgeçiyor fiiliyatından.


O değil de bu ÖKÜZ kesilmekten kurtulmak için çiftçiyi nikahına alır mı? Alır mı alır?

Beyonce Dans Ekibi

Yaş sınırı nedeniyle almamışlar sanırım çekime ama ayak figürleri beni benden aldı. Kostüm seçimi de oldukça başarılı. Beyonce ve ekibi ile tamamen uyum sağlamış. Kollar ve bacaklar kareografiye uygun ama popoyu sallama üzerine biraz daha çalışması lazım. Çok sallama oynuyor ki sanırım o da bez yüzünden.

Yalnız sonralara doğru otururken yaptı figürleri biraz şüpheli geldi bana. Yerim senin o sağ bacağını küçük insan.

Ayak figürlerinin beni benden aldığını söylemiş miydim? Ha Evet...

Bir de çayda çıra oynarken görmek isteriz.

29 Eylül 2009 Salı

Osmanlı'nın Torunu Olmak...

Yok Kürtler ayrılıyor Türkiye parçalanıyor, Ermenistan'ın Allah belasını versin, Kuzey Kıbrıs'ı elimizden almak istiyorlar söylemlerine karşı İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'nce son nokta konmuştur. milli eğitimce hazırlanan haritada Kerkük, Musul, Erbil, Batum, Nahcivan ve Kıbrıs türk topraklarına katılarak ortama renk katılmıştır. Bunun bir hata olduğuna inanmak zor Bir şeylerin işaretçisi. Osmanlı'nın torunlarıyız biz. Sahip olduklarımızı hiçbir zaman unutmayız.

Asıl amaç Fatih Sultan Mehmed'in ulaştığı sınırlara yeniden ulaşmak. İnanıyorum RTE, bu Kasımpaşalılık'la başarır bunu da... Van munit arkadaş, Benim atam aldı buraları zamanında bizimdir buralar konstantin'ini de al git der inanıyorum ben. Halk bizi seçti dünyanın %47'sine hükmetmemiz lazım haklılığıla. zaten geri kalanı da denizlerle kaplı dünyamızın.

Bak şimdi taşlar yerine oturmaya başlıyor yavaş yavaş. RTE, önce İstanbul'un başına geldi. sonra başbakan oldu. Baykal dahil tüm parti kurum ve kuruluşların filan nutku tutuldu. Nutku tutturuldu ama olsun tutuldu diyelim biz, muhalefet yapamaz oldular. Türkiye'de iktidarını sağladıktan sonra cemaat filan ayaklarıyla Amerika'ya Obama'yı seçtirdir RTE, yetmedi Amerika'da kongre binası önünde cuma namazı kıldırtdı RTE. Bugün Kerkük, Erbil Batum, Nahçivan, Kıbrıs... Yarın Viyana kapılarındayız. Olmadı schengen vizesi alırız.

Bak şimdi aklıma gelen başka bir ip ucu daha. Ne demişti Ahsen Unakıtan? "Rab'bime sordum Cleveland dedi"

Artık onlar düşünsün

Baş Ağrısı Yalnızlığı

Çekmeye gelmiş insan çile. Var herkesin bir imtihanı. Açlık, yoksulluk, gam, keder, para pul.

Benimkisi mi baş ağrısı?


Gelince yamuluyorum resmen, ağzım dilim kayıyor, düşünceler kafamın içinde oturuyor hani sıcak ekmeğin mideye oturduğu gibi ama bazen de iyi geliyor sıcak kompres.

Bazen ama; her zaman değil zira bazen de soğuk iyi geliyor. O da bazen. O da her zaman değil. Ama her zaman ağrıyor başım.

En mutlu günlerimin katilidir. Gergin olunca ağrıması tamam da aşırı mutluluk da yaramıyor bünyeye. Çok güldük başımıza bir iş gelecek gerçekliğidir yaşadığım. Başıma hep bir şey gelir ve hep de başıma gelir ve hep tek başına çekersin. Hiçkimse anlamaz ağrını yüzüne bakınca.

Ağrıyor çok.

Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor. Beynim kafamın içinde büyüyor. İdrak kayboluyor, görüntü bulanıklaşıyor. Işık, ses, koku her şey rahatsız ediyor.

Ağrıyor çok.

Sinirlenemiyorum, sinirlendikçe daha çok...Ağrıyor, çok.

Bazı kokular iyi geliyor nedense. Ağır olmamak şartıyla gül kokusu yoksa ağrıyor çok. Sonra, böyle şelaleli fıskıyeli yerler... Sanırım negatif iyon olayı şeyisi. Tam çıkaramadım ağrıyor çünkü. Evet!

Ağrıyor çok.

....ve en etkili ilacım...Derdi veren Allah, dermanıyla da evlendirmiş beni. Yar kokusu bire bir geliyor ağrıma. Artık ne zaman özlesem, başım mı ağrıyor?

Ağlıyor; çok! Gözlerim.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Uyuklamak.. Uykulamak... Uyumaya Uylamak!

Var bunlardan.

Tanıyorum bunlardan 2 tane çocuk filan da değil üstelik. Hani gelip geçici, 1 günlük bi uykusuzluk da değil bu. İş hayatında hatta askerde bile ömürleri böyle geçiyor. İnsan komutanın karşısında arşiv defterinin sayfasını değiştirirken uyur mu? Uyurmuş...

İş yerinde uyumak ihtarsız işten çıkartılma sebebi olduğu halde hayatını uyuyarak kazananlar. Güzel şeyler bunlar. "Bir de rakı şişesinde balık olsam."

27 Eylül 2009 Pazar

Migros İndirimi(!)

Seviyorum bu Migros'u. Süper indirimlerle sürekli tüketicisini arkasında.
Evet tam olarak orada...





Yüz Kırk İki

IQ'mu merak ettim az önce de can sıkıntısından test yapıyım dedim kendim kendime. Hani eksiklerimi öğreneyim de telafi ederim filan. 142 çıktı. Bi kendime bakıyorum, bi çıkan sonuca bakıyorum hiç inandırıcı gelmiyor sonuç. Ya test bozuk ya da ben de bir bozukluk var. Belki salladım tuttu.

Haksızlık mı ediyorum yoksa kendime; yata yata paslanmışımdır belki. Belki keşfedilmem için gerekli şartlar olgunlaşmamıştır henüz. O gün henüz gelmemiştir belki.... Kendime de bu kadar yüklenmeyeyim değil mi ama...

142 iyidir iyi hem Einstein'e ne kalmış şurada. Çalışır, seneye yükseltirim... O değil de harcanıyorum buralarda be!


25 Eylül 2009 Cuma

Bülent Başkan!..


Seviyorum bu ülkeyi, insanlarını... Samimiler hatta gereğinden fazlaca samimiler. Seviyorlarsa birini ve sevinçlilerse bir şey için, bunun dışa vurumuna asla ket vurmazlar. Ata'mın da dediği gibi içinde bulundukları durumun ahval ve şerayetini asla düşünmezler. Çoluk-çocuk; röportaj, canlı yayın hiç farketmez bizim için. Sevgi sözcükleriyle gelip kollarına girip seni de sevinçlerinin içine katarlar.

Sevinçten geriye kalan spiker ve Bülent Uygun'un kızı Almina'nın yüzlerindeki ifade beni benden almıştır. Sözlerime burada son verirken sevgiyi anlatan başka bir alıntı ile konuyu bağlayalım.

...Beni benden alırsan

Seni sana bırakmam...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Postbayramic Depression Syndrome



Tatil, ne güzel eskiden sağla solla birleştirilip 9 gün oluyordu. Cuma gününden bi başlıyordu taaa öteki pazartesiye kadar. Şimdi giriyoruz yeniden kürkümüzün içine...

Neyse ki midem asit üretiyor. En azından bi üretim var rahatsız da etse...

Böylesi gastrit ataklarında home-office olayına öykünüyorum. Midem, lansorum, reniiiyem... Hanımı böyle seviyorum, anlamıyor onu ne kadar çok sevdiğimi. Hepsi benim can yoldaşım oysa ki.


Garg... Ops! Pardon.

Burcu'dan Geçmez...

Belediye otobüsüyle taksi takip etme kültürünü sokmuştur hayatımıza Eleman, çocukluğumun idolü . Taksiiii ve yolcuuu replikleriyle de halen beni benden alır.



Yeniden yayınlansa da eski bölümleri seyretsek.

20 Eylül 2009 Pazar

Bugün Bayram...




Tanıdığım tanımadığım bir sürü insan vardı etrafta bir şeylere koşturup duruyorlardı. Kimi bıçak biliyor kimi satırı arıyordu. Daha güneş bile doğmadan uyanmıştım ve güneş daha ısıtmamıştı ortalığı.



Üşüdüğüm için babam sıcacık arabanın içine getirmişti beni. Bir kurban bayramı sabahında dedem anneannem hayattayken ve henüz hiçbirini kaybetmemişken... Babam, Barış Manço, dedem, anneanem...



Bugün bayram?

19 Eylül 2009 Cumartesi

Rektal Tuşeye Çeyrek Kala




Futbol erkek oyunudur. Hiç oynamamışa ya da futbolla ilgilenmeyene erkek denmez ülkemizde de bu yapılan ne anlayamadım pek. Erman'la Şansal basur muayenesi filan diye olayı toparlamaya çalışsa da resmen fanteziye kaçıyor bu.

18 Eylül 2009 Cuma

Şeker Ramazanı



2009 yılında bayrama ismi koyma polemiği yaşanmamıştır şu vakte kadar ki beni oldukça şaşırtmaktadır. Şimdi mevzu bahis polemiğin çıkışına doğmatik bir şekilde bakacak olursak:

1. İmsakiyler ortaya çıkar
2. İğneden ipliğe tüm yiyeceklere çaktırmadan zam gelir.
3. Nerde eski ramazanlar geyiği başlar.
4. Coca cola ramazana özgü reklam filmi çeker.
5. Ramazan'ın son günü iftar saat kaça geliyor geyiği başlar.
6. Şeker bayramıyla hafta sonu birleşiyor mu polemiği başlar
7. Şeker bayramı değil onun adı ramazan bayramı polemiği yaşanır.
8. Şeker bayramı değil onun adı ramazan bayramı polemiği yaşanmaya devam eder.
9. Nerde o eski bayramlar geyiği başlar.
10. Şeker bayramı değildi onun adı ramazan bayramıydı polemiği sürer gider. *

11. Kurban derilerini nereye vereceği polemiği başlar.

Acaba diyorum bayram haftasonuyla birleşmediği için zincir mi attı?

Hayır o kadar alıştım ki
"...yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.." *

Duygusu çöküyor insanın tam şurasına. evet şura işte. bastırınca ağrıyor da üstelik. yel girdi zahar.

16 Eylül 2009 Çarşamba

OKUNAKlı Yazdım...


Yazmıyorum yıllardır. Uzuun yıllardır _bana göre_ yazmaya ilk ilkokulda başlamıştım. Yatık çizgiler, yuvarlaklar, el yazıları. Sonra ortaokul... Ortaokulda Güzel Konuşma ve Yazma dersi diye hoppadan bir dersimiz vardı. Yazı yazdırılırdı, kompozisyon filan. Kendimce güzel bir yazı yazmıştım lakin adını bile hatırlayamadığım GKY hocası okunaklı yazmadığım için 0 (yazıyla sıfır) vermişti. Çok üzülmüştüm çocukluk işte... Hem nasıl bir şeydi bu okunaklı yazmak. Okunak neydi? Okunaklı yazı bir belirtili isim tamlaması mıydı. Bunu belirtmemişti kimse. Aklıma ilk "üzümlü kek mi bu?" sorusu gelmişti. Şimdi ne zaman üzüm görsem "okunak nedir peki?" diye sorasım gelir. Yine geldi.

Nedir okunak?

Tabii öğretmenimin defterime yazdığı notu okuyamadığım için bunu ancak kendisine sorarak öğrenebilmiştim ki bana ekstradan bir şamara mâl olmuştu aldığım sıfırın sebebini öğrenmek. Dalga mı geçiyor muymuşum...

muymuşum nedir peki?

Oysa hiç dalga geçmemiştim hiçbir öğretmenlerimle. _O zamana kadar_

O şamar olgunlaşmamın dönüm noktası olmuştu benim. En azından okunaklı yazma konusunda... Ha! Bir de dalga geçmek, hocalarla...

Yazdım hep ondan sonra. Konuşmaktansa yazmaktı tercihim... Hatta ikinci dönemde tasvir konulu bir yazım panoya asılmıştı. Durmadım devam ettim yazmaya. O zamanlar Süper Baba dizindeki Alim (Eray Demirkol) de roman filan yazıyordu ona da öykünmüştüm biraz da...

Bir de Şevval Sam kaldı o günlerden yadigarhafızama. Ne zaman yazsam Şevval Sam gelir aklıma ya da ne zaman Şevval Sam'ı görsem yazmak...

Yazımsamak: Yazarken yaşanmışlıkları anımsamak

Roman yazmaktı niyetim ama baktım o işler için epey bütçe ya da bi dayı lazımdı, olmadı. Duygularımı yazarak daha kolay ifade etmeye başlamıştım ben bu arada. Önemli konuşmalarımı önce yazıyor sonra oradan çalışıyordum.

Ben yazarken bir forum sitesiyle karşılaştım sonra. Ünlü bir insanın internet sitesi Honolululu imiş kendisi(!). Orada yazmaya başladım bir...iki... Yazarken yazarken önce forum bölümü yöneticiliğine sonra köşe yazarlığına, sonra editörlük, redaksiyon filan derken o dönemde yaklaşık 70-80 bin üyesi olan bir portalın hemen hemen tüm yükü neredeyse tek başıma benim omuzlarımdaydı artık. Dönem sonra bir admin getirildi siteye. Anlaşamadık, site imtiyaz sahibinin kız kardeşi ile çıktığı için yetkilerim ve yaptıklarım çöpe atıldı ve yazdıklarım...

O günden sonra pek bir yere bağlamadım yazılarımı. Çok sevdiğim bir atasözüdür ayrı sıç bokun belli olsun sözünün doğruluğuna inandım.

Yazdıklarıma bir dönem epey para da kazandım. Yerel basında redaksiyon işleri, reklam metinleri, idare işleri derken ufak tefek bazı projeler...

Evet hikaye biraz tanıdık. Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele girişi gibi oldu biraz ama yine Yılmaz Erdoğan'ın dediği gibi:

...fiyakalı değil onun acısı benimkinden
Sade güzel olan kelimeler...
Sade kelimeler...
Kelimeler....