16 Eylül 2009 Çarşamba

OKUNAKlı Yazdım...


Yazmıyorum yıllardır. Uzuun yıllardır _bana göre_ yazmaya ilk ilkokulda başlamıştım. Yatık çizgiler, yuvarlaklar, el yazıları. Sonra ortaokul... Ortaokulda Güzel Konuşma ve Yazma dersi diye hoppadan bir dersimiz vardı. Yazı yazdırılırdı, kompozisyon filan. Kendimce güzel bir yazı yazmıştım lakin adını bile hatırlayamadığım GKY hocası okunaklı yazmadığım için 0 (yazıyla sıfır) vermişti. Çok üzülmüştüm çocukluk işte... Hem nasıl bir şeydi bu okunaklı yazmak. Okunak neydi? Okunaklı yazı bir belirtili isim tamlaması mıydı. Bunu belirtmemişti kimse. Aklıma ilk "üzümlü kek mi bu?" sorusu gelmişti. Şimdi ne zaman üzüm görsem "okunak nedir peki?" diye sorasım gelir. Yine geldi.

Nedir okunak?

Tabii öğretmenimin defterime yazdığı notu okuyamadığım için bunu ancak kendisine sorarak öğrenebilmiştim ki bana ekstradan bir şamara mâl olmuştu aldığım sıfırın sebebini öğrenmek. Dalga mı geçiyor muymuşum...

muymuşum nedir peki?

Oysa hiç dalga geçmemiştim hiçbir öğretmenlerimle. _O zamana kadar_

O şamar olgunlaşmamın dönüm noktası olmuştu benim. En azından okunaklı yazma konusunda... Ha! Bir de dalga geçmek, hocalarla...

Yazdım hep ondan sonra. Konuşmaktansa yazmaktı tercihim... Hatta ikinci dönemde tasvir konulu bir yazım panoya asılmıştı. Durmadım devam ettim yazmaya. O zamanlar Süper Baba dizindeki Alim (Eray Demirkol) de roman filan yazıyordu ona da öykünmüştüm biraz da...

Bir de Şevval Sam kaldı o günlerden yadigarhafızama. Ne zaman yazsam Şevval Sam gelir aklıma ya da ne zaman Şevval Sam'ı görsem yazmak...

Yazımsamak: Yazarken yaşanmışlıkları anımsamak

Roman yazmaktı niyetim ama baktım o işler için epey bütçe ya da bi dayı lazımdı, olmadı. Duygularımı yazarak daha kolay ifade etmeye başlamıştım ben bu arada. Önemli konuşmalarımı önce yazıyor sonra oradan çalışıyordum.

Ben yazarken bir forum sitesiyle karşılaştım sonra. Ünlü bir insanın internet sitesi Honolululu imiş kendisi(!). Orada yazmaya başladım bir...iki... Yazarken yazarken önce forum bölümü yöneticiliğine sonra köşe yazarlığına, sonra editörlük, redaksiyon filan derken o dönemde yaklaşık 70-80 bin üyesi olan bir portalın hemen hemen tüm yükü neredeyse tek başıma benim omuzlarımdaydı artık. Dönem sonra bir admin getirildi siteye. Anlaşamadık, site imtiyaz sahibinin kız kardeşi ile çıktığı için yetkilerim ve yaptıklarım çöpe atıldı ve yazdıklarım...

O günden sonra pek bir yere bağlamadım yazılarımı. Çok sevdiğim bir atasözüdür ayrı sıç bokun belli olsun sözünün doğruluğuna inandım.

Yazdıklarıma bir dönem epey para da kazandım. Yerel basında redaksiyon işleri, reklam metinleri, idare işleri derken ufak tefek bazı projeler...

Evet hikaye biraz tanıdık. Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele girişi gibi oldu biraz ama yine Yılmaz Erdoğan'ın dediği gibi:

...fiyakalı değil onun acısı benimkinden
Sade güzel olan kelimeler...
Sade kelimeler...
Kelimeler....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder