30 Eylül 2009 Çarşamba

Cüce Hayalet

Adalet artık suçluyu koruma sistemine döndü. Hırsız, ancak yatak odana sen çıplakken vurabilirsun. Onda da nazik davranmak gerekiyor.

Şunu görünce aklıma silahla kaçırılarak tecavüze kalkan sonrasında kadın olaya direndiği için tecavüz girişiminde başarılı olamayan adama getirilen "kadın yeterince direnmedi, tecavüzcü kendi rızası ile tecavüzden vazgeçtiği için" yapılan ceza indirimi geldi.

Şimdi kim suçlayabilir ki şu ÖKÜZÜ. Burada da görüldüğü gibi adam yeterince direnmiyor. İyi kalpli ÖKÜZ kendi istediği ile vazgeçiyor fiiliyatından.


O değil de bu ÖKÜZ kesilmekten kurtulmak için çiftçiyi nikahına alır mı? Alır mı alır?

Beyonce Dans Ekibi

Yaş sınırı nedeniyle almamışlar sanırım çekime ama ayak figürleri beni benden aldı. Kostüm seçimi de oldukça başarılı. Beyonce ve ekibi ile tamamen uyum sağlamış. Kollar ve bacaklar kareografiye uygun ama popoyu sallama üzerine biraz daha çalışması lazım. Çok sallama oynuyor ki sanırım o da bez yüzünden.

Yalnız sonralara doğru otururken yaptı figürleri biraz şüpheli geldi bana. Yerim senin o sağ bacağını küçük insan.

Ayak figürlerinin beni benden aldığını söylemiş miydim? Ha Evet...

Bir de çayda çıra oynarken görmek isteriz.

29 Eylül 2009 Salı

Osmanlı'nın Torunu Olmak...

Yok Kürtler ayrılıyor Türkiye parçalanıyor, Ermenistan'ın Allah belasını versin, Kuzey Kıbrıs'ı elimizden almak istiyorlar söylemlerine karşı İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'nce son nokta konmuştur. milli eğitimce hazırlanan haritada Kerkük, Musul, Erbil, Batum, Nahcivan ve Kıbrıs türk topraklarına katılarak ortama renk katılmıştır. Bunun bir hata olduğuna inanmak zor Bir şeylerin işaretçisi. Osmanlı'nın torunlarıyız biz. Sahip olduklarımızı hiçbir zaman unutmayız.

Asıl amaç Fatih Sultan Mehmed'in ulaştığı sınırlara yeniden ulaşmak. İnanıyorum RTE, bu Kasımpaşalılık'la başarır bunu da... Van munit arkadaş, Benim atam aldı buraları zamanında bizimdir buralar konstantin'ini de al git der inanıyorum ben. Halk bizi seçti dünyanın %47'sine hükmetmemiz lazım haklılığıla. zaten geri kalanı da denizlerle kaplı dünyamızın.

Bak şimdi taşlar yerine oturmaya başlıyor yavaş yavaş. RTE, önce İstanbul'un başına geldi. sonra başbakan oldu. Baykal dahil tüm parti kurum ve kuruluşların filan nutku tutuldu. Nutku tutturuldu ama olsun tutuldu diyelim biz, muhalefet yapamaz oldular. Türkiye'de iktidarını sağladıktan sonra cemaat filan ayaklarıyla Amerika'ya Obama'yı seçtirdir RTE, yetmedi Amerika'da kongre binası önünde cuma namazı kıldırtdı RTE. Bugün Kerkük, Erbil Batum, Nahçivan, Kıbrıs... Yarın Viyana kapılarındayız. Olmadı schengen vizesi alırız.

Bak şimdi aklıma gelen başka bir ip ucu daha. Ne demişti Ahsen Unakıtan? "Rab'bime sordum Cleveland dedi"

Artık onlar düşünsün

Baş Ağrısı Yalnızlığı

Çekmeye gelmiş insan çile. Var herkesin bir imtihanı. Açlık, yoksulluk, gam, keder, para pul.

Benimkisi mi baş ağrısı?


Gelince yamuluyorum resmen, ağzım dilim kayıyor, düşünceler kafamın içinde oturuyor hani sıcak ekmeğin mideye oturduğu gibi ama bazen de iyi geliyor sıcak kompres.

Bazen ama; her zaman değil zira bazen de soğuk iyi geliyor. O da bazen. O da her zaman değil. Ama her zaman ağrıyor başım.

En mutlu günlerimin katilidir. Gergin olunca ağrıması tamam da aşırı mutluluk da yaramıyor bünyeye. Çok güldük başımıza bir iş gelecek gerçekliğidir yaşadığım. Başıma hep bir şey gelir ve hep de başıma gelir ve hep tek başına çekersin. Hiçkimse anlamaz ağrını yüzüne bakınca.

Ağrıyor çok.

Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor. Beynim kafamın içinde büyüyor. İdrak kayboluyor, görüntü bulanıklaşıyor. Işık, ses, koku her şey rahatsız ediyor.

Ağrıyor çok.

Sinirlenemiyorum, sinirlendikçe daha çok...Ağrıyor, çok.

Bazı kokular iyi geliyor nedense. Ağır olmamak şartıyla gül kokusu yoksa ağrıyor çok. Sonra, böyle şelaleli fıskıyeli yerler... Sanırım negatif iyon olayı şeyisi. Tam çıkaramadım ağrıyor çünkü. Evet!

Ağrıyor çok.

....ve en etkili ilacım...Derdi veren Allah, dermanıyla da evlendirmiş beni. Yar kokusu bire bir geliyor ağrıma. Artık ne zaman özlesem, başım mı ağrıyor?

Ağlıyor; çok! Gözlerim.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Uyuklamak.. Uykulamak... Uyumaya Uylamak!

Var bunlardan.

Tanıyorum bunlardan 2 tane çocuk filan da değil üstelik. Hani gelip geçici, 1 günlük bi uykusuzluk da değil bu. İş hayatında hatta askerde bile ömürleri böyle geçiyor. İnsan komutanın karşısında arşiv defterinin sayfasını değiştirirken uyur mu? Uyurmuş...

İş yerinde uyumak ihtarsız işten çıkartılma sebebi olduğu halde hayatını uyuyarak kazananlar. Güzel şeyler bunlar. "Bir de rakı şişesinde balık olsam."

27 Eylül 2009 Pazar

Migros İndirimi(!)

Seviyorum bu Migros'u. Süper indirimlerle sürekli tüketicisini arkasında.
Evet tam olarak orada...





Yüz Kırk İki

IQ'mu merak ettim az önce de can sıkıntısından test yapıyım dedim kendim kendime. Hani eksiklerimi öğreneyim de telafi ederim filan. 142 çıktı. Bi kendime bakıyorum, bi çıkan sonuca bakıyorum hiç inandırıcı gelmiyor sonuç. Ya test bozuk ya da ben de bir bozukluk var. Belki salladım tuttu.

Haksızlık mı ediyorum yoksa kendime; yata yata paslanmışımdır belki. Belki keşfedilmem için gerekli şartlar olgunlaşmamıştır henüz. O gün henüz gelmemiştir belki.... Kendime de bu kadar yüklenmeyeyim değil mi ama...

142 iyidir iyi hem Einstein'e ne kalmış şurada. Çalışır, seneye yükseltirim... O değil de harcanıyorum buralarda be!


25 Eylül 2009 Cuma

Bülent Başkan!..


Seviyorum bu ülkeyi, insanlarını... Samimiler hatta gereğinden fazlaca samimiler. Seviyorlarsa birini ve sevinçlilerse bir şey için, bunun dışa vurumuna asla ket vurmazlar. Ata'mın da dediği gibi içinde bulundukları durumun ahval ve şerayetini asla düşünmezler. Çoluk-çocuk; röportaj, canlı yayın hiç farketmez bizim için. Sevgi sözcükleriyle gelip kollarına girip seni de sevinçlerinin içine katarlar.

Sevinçten geriye kalan spiker ve Bülent Uygun'un kızı Almina'nın yüzlerindeki ifade beni benden almıştır. Sözlerime burada son verirken sevgiyi anlatan başka bir alıntı ile konuyu bağlayalım.

...Beni benden alırsan

Seni sana bırakmam...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Postbayramic Depression Syndrome



Tatil, ne güzel eskiden sağla solla birleştirilip 9 gün oluyordu. Cuma gününden bi başlıyordu taaa öteki pazartesiye kadar. Şimdi giriyoruz yeniden kürkümüzün içine...

Neyse ki midem asit üretiyor. En azından bi üretim var rahatsız da etse...

Böylesi gastrit ataklarında home-office olayına öykünüyorum. Midem, lansorum, reniiiyem... Hanımı böyle seviyorum, anlamıyor onu ne kadar çok sevdiğimi. Hepsi benim can yoldaşım oysa ki.


Garg... Ops! Pardon.

Burcu'dan Geçmez...

Belediye otobüsüyle taksi takip etme kültürünü sokmuştur hayatımıza Eleman, çocukluğumun idolü . Taksiiii ve yolcuuu replikleriyle de halen beni benden alır.



Yeniden yayınlansa da eski bölümleri seyretsek.

20 Eylül 2009 Pazar

Bugün Bayram...




Tanıdığım tanımadığım bir sürü insan vardı etrafta bir şeylere koşturup duruyorlardı. Kimi bıçak biliyor kimi satırı arıyordu. Daha güneş bile doğmadan uyanmıştım ve güneş daha ısıtmamıştı ortalığı.



Üşüdüğüm için babam sıcacık arabanın içine getirmişti beni. Bir kurban bayramı sabahında dedem anneannem hayattayken ve henüz hiçbirini kaybetmemişken... Babam, Barış Manço, dedem, anneanem...



Bugün bayram?

19 Eylül 2009 Cumartesi

Rektal Tuşeye Çeyrek Kala




Futbol erkek oyunudur. Hiç oynamamışa ya da futbolla ilgilenmeyene erkek denmez ülkemizde de bu yapılan ne anlayamadım pek. Erman'la Şansal basur muayenesi filan diye olayı toparlamaya çalışsa da resmen fanteziye kaçıyor bu.

18 Eylül 2009 Cuma

Şeker Ramazanı



2009 yılında bayrama ismi koyma polemiği yaşanmamıştır şu vakte kadar ki beni oldukça şaşırtmaktadır. Şimdi mevzu bahis polemiğin çıkışına doğmatik bir şekilde bakacak olursak:

1. İmsakiyler ortaya çıkar
2. İğneden ipliğe tüm yiyeceklere çaktırmadan zam gelir.
3. Nerde eski ramazanlar geyiği başlar.
4. Coca cola ramazana özgü reklam filmi çeker.
5. Ramazan'ın son günü iftar saat kaça geliyor geyiği başlar.
6. Şeker bayramıyla hafta sonu birleşiyor mu polemiği başlar
7. Şeker bayramı değil onun adı ramazan bayramı polemiği yaşanır.
8. Şeker bayramı değil onun adı ramazan bayramı polemiği yaşanmaya devam eder.
9. Nerde o eski bayramlar geyiği başlar.
10. Şeker bayramı değildi onun adı ramazan bayramıydı polemiği sürer gider. *

11. Kurban derilerini nereye vereceği polemiği başlar.

Acaba diyorum bayram haftasonuyla birleşmediği için zincir mi attı?

Hayır o kadar alıştım ki
"...yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.." *

Duygusu çöküyor insanın tam şurasına. evet şura işte. bastırınca ağrıyor da üstelik. yel girdi zahar.

16 Eylül 2009 Çarşamba

OKUNAKlı Yazdım...


Yazmıyorum yıllardır. Uzuun yıllardır _bana göre_ yazmaya ilk ilkokulda başlamıştım. Yatık çizgiler, yuvarlaklar, el yazıları. Sonra ortaokul... Ortaokulda Güzel Konuşma ve Yazma dersi diye hoppadan bir dersimiz vardı. Yazı yazdırılırdı, kompozisyon filan. Kendimce güzel bir yazı yazmıştım lakin adını bile hatırlayamadığım GKY hocası okunaklı yazmadığım için 0 (yazıyla sıfır) vermişti. Çok üzülmüştüm çocukluk işte... Hem nasıl bir şeydi bu okunaklı yazmak. Okunak neydi? Okunaklı yazı bir belirtili isim tamlaması mıydı. Bunu belirtmemişti kimse. Aklıma ilk "üzümlü kek mi bu?" sorusu gelmişti. Şimdi ne zaman üzüm görsem "okunak nedir peki?" diye sorasım gelir. Yine geldi.

Nedir okunak?

Tabii öğretmenimin defterime yazdığı notu okuyamadığım için bunu ancak kendisine sorarak öğrenebilmiştim ki bana ekstradan bir şamara mâl olmuştu aldığım sıfırın sebebini öğrenmek. Dalga mı geçiyor muymuşum...

muymuşum nedir peki?

Oysa hiç dalga geçmemiştim hiçbir öğretmenlerimle. _O zamana kadar_

O şamar olgunlaşmamın dönüm noktası olmuştu benim. En azından okunaklı yazma konusunda... Ha! Bir de dalga geçmek, hocalarla...

Yazdım hep ondan sonra. Konuşmaktansa yazmaktı tercihim... Hatta ikinci dönemde tasvir konulu bir yazım panoya asılmıştı. Durmadım devam ettim yazmaya. O zamanlar Süper Baba dizindeki Alim (Eray Demirkol) de roman filan yazıyordu ona da öykünmüştüm biraz da...

Bir de Şevval Sam kaldı o günlerden yadigarhafızama. Ne zaman yazsam Şevval Sam gelir aklıma ya da ne zaman Şevval Sam'ı görsem yazmak...

Yazımsamak: Yazarken yaşanmışlıkları anımsamak

Roman yazmaktı niyetim ama baktım o işler için epey bütçe ya da bi dayı lazımdı, olmadı. Duygularımı yazarak daha kolay ifade etmeye başlamıştım ben bu arada. Önemli konuşmalarımı önce yazıyor sonra oradan çalışıyordum.

Ben yazarken bir forum sitesiyle karşılaştım sonra. Ünlü bir insanın internet sitesi Honolululu imiş kendisi(!). Orada yazmaya başladım bir...iki... Yazarken yazarken önce forum bölümü yöneticiliğine sonra köşe yazarlığına, sonra editörlük, redaksiyon filan derken o dönemde yaklaşık 70-80 bin üyesi olan bir portalın hemen hemen tüm yükü neredeyse tek başıma benim omuzlarımdaydı artık. Dönem sonra bir admin getirildi siteye. Anlaşamadık, site imtiyaz sahibinin kız kardeşi ile çıktığı için yetkilerim ve yaptıklarım çöpe atıldı ve yazdıklarım...

O günden sonra pek bir yere bağlamadım yazılarımı. Çok sevdiğim bir atasözüdür ayrı sıç bokun belli olsun sözünün doğruluğuna inandım.

Yazdıklarıma bir dönem epey para da kazandım. Yerel basında redaksiyon işleri, reklam metinleri, idare işleri derken ufak tefek bazı projeler...

Evet hikaye biraz tanıdık. Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele girişi gibi oldu biraz ama yine Yılmaz Erdoğan'ın dediği gibi:

...fiyakalı değil onun acısı benimkinden
Sade güzel olan kelimeler...
Sade kelimeler...
Kelimeler....